Yoksunluk Sınırı

Çeşitli konularda alntılanmış keyifli hikayeler
Cevapla
Kullanıcı avatarı
awr
Yönetici
Yönetici
Mesajlar: 3064
Kayıt: 31 Tem 2019 15:03
İletişim:

Yoksunluk Sınırı

Mesaj gönderen awr »

Küçük ve gizli de olabilir. İlla ki görkemli, gitmeli gelmeli, kapıları çarpmalı, karakter çakmalı, olaylar patlatmalı olması da gerekmiyor. Kendi halinde, tek kişilik, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük bile olsa birkaç macera yaşamadan kapamamalı bu hayat faslını.

Çok para kazanınca bir şey olmuyor misal. Havlular düzgün durunca, geniş ekran televizyon alınca, daha iyi bir koltuk takımı edinince ve Hawaii’ye tatile gidince, işyerinde performans değerlendirme testlerinden göğse kırmızı kurdeleyi takınca bir numara olmuyor. Böyle bir hayatta, torununuza anlattığınızda gözlerinizi yerinden oynatacak, ağzını açık bırakacak hikayeler birikmiyor. Bir roman kahramanı gibi hissetmeden, bir kere bile The End yazısının ardından batan güneşe karşı kahramanca klark çekmeden bitiyor, senden benden geçiyor bu hayat. Değer mi?

Birleşmiş milletler, “Kardeşim, sen de yoksunluk sınırının altında yaşıyorsun!” demez mi?... “Yazık vallahi!” çekmez mi şimdi olmayan torunun, “Boşa gitmiş zaman. Bir numarası olmadan göçüp gitmiş dedem/ninem buralardan” diye söylenmez mi arkandan?

En güzel hayat oysa, yani herhalde, şimdi yaşamayan bir deli gözlü çocuğu şaşırtmak için yaşanandır. Öyle bir çocuğu şaşırtmak için tasarlanan hayattır en şahane olan. Geri kalanı yosunluk sınırının altında kıvranmaktır!

Açlık ve yoksulluk sınırının üstünde ama yoksunluk (!) sınırının altında kıvrananlar çoğunluğu oluşturuyorsa eğer raydan çıkarılacak birçok tren vardır.

Bir kadın gördüm geçende. Artık yanındaki adamı sevip sevmediğini bilmiyordu. Bilmiyorsan genellikle sevmiyorsundur zaten. Kadın bunu gizli gizli biliyordu. Kadınların her şeyi gizli gizli bildiği gibi... kocası ona üç taşlı bir pırlanta yüzük almıştı. Kadının yüzü akıyordu durmadan. Yüzüğe bakıp bakıp yüzü doluyordu kadının. Bir ilişkiyi sürdürme başarısını göstermek istiyordu. Sonra birden gitmek, kendine tek odalı bir ev tutmak, demliğe tek kişilik çay koymak ve ALLAH’ın belası hayatta başına ne gelecekse onunla cebelleşmek, belasını bulmak istiyordu. Belasını bulmak istedikçe yüzü diriliyor, yüzüğe baktıkça dudakları can çekişiyordu. Kadın dudaklarıyla çekişiyordu. Yoksulluk sınırının epey üzerindeki yüzüğüne bakıyordu kadın. Yoksunluk sınırının epey altındaki hayata... tek kişilik, kahraman çaylara...

Sonra bir adam vardı aynı şekilde. Kravatın içinde inceldikçe inceliyordu boynu. Bilgisayarı onu izliyormuş gibi sıkılıyordu. Şakağından aşağıya insanlık onuruna aykırı bir damla bunaltı teri iniyordu tuzla yararak etini. Sırt ağrıları bile artık “Git!” derken o hala gömleğinin üstünü düzeltiyordu. Bütün gücüyle kendini şaraplık üzüm üretilemeyeceğine ikna etmeyi deniyordu. Bütün gücünle denersen ikna edersin kendini en istediğin şeyin en yanlışı olduğuna seçeneklerin. Adam besbelli becerikliydi. Adam bir anda gidebilir, adam bir anda kendi işini oracıkta bitirebilirdi. Oysa adam kendi hayaliyle başa çıkacak kadar güçlü kuvvetliydi.

Küçük, minnacık, sessiz ve fiyakasız da olur kahramanlıklar. Kimse izlemediğinde de heyecanlıdır serüvenler. Yoksunluk sınırının altında kıvranmaktansa, karnında bir bıçakla uyansan da sabahları, seni canlı hissettiren ne varsa, akılacak yer orasıdır aslında. Yoksunluk sınırına karşı birleşik mücadele!



Ece TEMELKURAN
Cevapla

“Kıssadan Hisse” sayfasına dön