Resim Akımları
Gönderilme zamanı: 30 Nis 2020 13:27
Sanat Tarihi
Réné Hygue’ün de dediği gibi sanat estetikle iç içedir. Çünkü çağın dünya görüşü, estetik görüşleri de yansıtır. Sanat eserinin bir dünya görüşü ürünü olduğu kabul edilince, Mısır ve Yunan mimarisinin farklılığı kolayca anlaşılır. Aynı şekilde, Hristiyan ve İslam toplumlarının neden ayrı dünya görüşlerini yansıtan sanat eserine ihtiyaç duyduğu ortaya çıkar. Toplum kültürünün sanatçı için ne denli itici güç olduğunu biliyoruz. Örneğin insan toplulukları site haline gelmeden önce, sanatçının teknik yönden geliştiğine tanık olmuyoruz. Site düzeni ve sanatçı yeteneği, anıtsal sanatların ilk dönemi olan arkaik üsluplu eserlerin ortaya çıkmasında başlıca rolü oynamıştır.
İnsanlık tarihi; yağma, tarım ve bilimsel teknoloji kültürü olarak üç önemli döneme ayrılabilir. İnsanlık bu kültür aşamalarının birinden diğerine geçebilmek için binlerce yıl çabalamıştır. Doğaldır ki bu süreç sancılı olmuştur. Örneğin yağma kültüründen tarım kültürüne geçiş sadece bireyleri zorlamamıştır. Aynı zamanda geneli ilgilendirmiş, toplumsal yapıların da tamamen değişmesine neden olmuştur. Çünkü yağma kültürü içinde yaşayan insan, yiyeceğini doğada hazır olarak bulmaya alışmıştı. Oysa kendi ürettiği ile yaşama durumuna geçiş, yağma hayatının bütün gereklerini terk etmesini zorunlu kılmıştı. Primitif halk sanatlarının doğuşu, site ile birlikte anıtsal mimarinin ortaya çıkışı, sanat eserinde kompozisyon fikrinin idrak edilmesi, büyük dinlerin belirmesi tarımsal kültür döneminde insanlığın malı olacaktı.
Yağma kültüründen sitenin doğmasına kadar geçen zaman içinde, sanat eserlerinin üslubunda anıtsal nitelikler yoktur. Bu devrenin eserlerine ‘primitif halk sanatları’ diyoruz. Yarı tarımcı ve çobanlıkla geçinen toplumlarda gözlenir. Bu sanatların diğer bir özelliği, devlet kuramamış aşiret topluluklarının sanatı olmasıdır.
Primitif halklarda görülen resimlerin özellikleri :
- Buzul Çağı’nın mağara içlerinde yapılmış hayvan resimleri, bu dönemde açık havadaki kayaların üzerine çizilmeye başlanmıştır. Ancak bu kez Buzul Çağı’ndaki gibi yalnız hayvan değil, insan resimlerinin yapılması da söz konusudur. Ayrıca Buzul Çağı’nın tek tek çizilmiş hayvan resimleri gibi değildir. İnsan ve hayvan, bir konu çerçevesinde bir arada resmedilmiştir. Yalnız konuya tahsis edilmiş belirli bir yüzey düşünülmemiş, konu herhangi bir yüzeyin, bir parçasına işlenmiştir.
- Buzul Çağı’nın hayvan resimlerini karakteri, hayvanın göz önünde teşekkül eden optik görüntüsünde idi. İşte bu optik görüntü, hayvan resimleri için aynı kalmakta, fakat insan, şematik ve çizgi halinde gösterilmekteydi. Yani insan resmi, hayvan resmi gibi optik görüntünün gözdeki yansımasına göre değil, uzuvlarının idrak durumuna göre biçimlendiriliyordu.
- Mağara çağının birbirlerini kesen ve birbirleri üzerine resmedilmiş olan figürleri bu kez birbirini kesmeyen fakat birbirleri ile ilişkili olarak, bu konu çevresinde toplanıyorlardı.
- Cinsel uzuvların özellikle belirtilmesi, ilk kez primitif halklarda görülüyor.
- İnsan figürlerinin iç formları belirtilmiyor. Figürler bir gölge resim halinde gösteriliyor. İnsan anatomik yapısının oranları gerçekle örtüşmüyor. Örneğin baş bölümü olduğundan daha büyük resmedilebiliyor.
- Resimlerde av ve savaş sahneleri, hayvan sürüleri, dini danslar konu olarak ele alınıyor. Yer yer tek hayvanın da resmedildiği görülüyor.
Primitif halklar, devlet kurar kurmaz, siteler halinde yaşamaya başlıyorlar. Tuncun işlenmesi ve yazının keşfi de bu sıralara rastlar. Böylece insanlığın yeni ihtiyaçları sanatta anıtsal nitelikli taş yapılara, heykellere biçim veriyor. Bu önemli oluşum sonucu, sanatta ‘arkaik üslup’ dediğimiz üslupta eserler doğmuştur. Arkaik üslup, anıtsal sanatların ilk aşaması olarak kabul edilir. Arkaik üslubun özellikleri her işi yapan köy insanı yerine, iş bölümü yüzünden ayrı bir meslek sahibi olunan toplum ortamında şekillenir. Bu nedenle belli bir teknik yetkinlik, arkaik üsluplu eserin önemli bir isteği olarak belirmiştir. Ölçü birimlerinin tespiti de bu devrede görülür. Geometrik ve matematik ölçüler, yapıda geçerli olur. İş bölümü yüzünden sanatçı, kendi alanında yeterince çalışmış, sanat eserinin vasat el işinden farklarını anlamıştır. Daima kendi alanında çalıştığından, yeni gözlemlerini eski eskilerinin üstüne katmasını öğrenmiştir. Bu nedenlerle, arkaik üslupta çalışan bir sanatçının kişiliğinde, primitif halk sanatlarının sanatçısına oranla, çok farklı bir sanatçı kültürü doğmuştur.
Arkaik resim sanatının özellikleri :
- Arkaik resim sanatı, arkaik rölyef biçimlendirmesinin özelliklerini taşır.
- Primitif halk sanatlarının resim anlayışı, arkaik resmin ilk döneminde aynen görülür. Yani, çeşitli olayların şematik figürlerle ifade edilmesi devam eder.
- Figürlerde, vücut cepheden, baş ve ayaklar yandan gösterilir. Vücut normal ölçülerinde gerçeğe yakın olarak gösterilir. Kompozisyon içindeki figürler birbirlerini kesmezler. - Yüzlerde kişisel ifade yoktur. Figürler belli kişileri temsil ederler. Figürlerin büyüklükleri toplumdaki mevki hiyerarşisine göre tespit edilir.
- Figür resimleri daima yazı ile yan yana ve iç içedir. Resimler, dinlerin ya da devlet şeklinin yapısına göre temsil edici ya da hikaye edici bir özellik taşır. Resimler süs niyeti ile yapılmazlar.
- Arkaik üsluplu resim, şematik, kaba ve katı biçimlerdedir. Bunlar, din ve devlet kurumlarındaki önemli kişilerin hayatlarını sembolik olarak yansıtırlar. Ya da o kişilerin bizzat kendisi olarak kabul edilirler.
Arkaik üslup niteliklerinin giderek ‘klasik üslup’a varması, toplum yapısında ve teknik buluşlarda önemli gelişmelerin yapılmasını gerektirir. Arkaik dönemde, yani tarımsal kültürlerin arkaik devresinde, sanatçının tamamen din ya da devlet adamının emrinde olduğunu görüyoruz. Klasik üslup ise sanatçıya farklı bir görev yüklüyordu. Böylece ele alınan yapı dini değil, birinci planda saray ve devlet yapıları oluyor. Fakat devlet yapısında din kurumunun etkisi henüz çoktur. Böylece yeni bir sistem ve yeni bir dünya görüşünün ortaya çıktığı, eserlerin özelliklerinden anlaşılıyor. Eğitimden aile anlayışına, devlet kurumlarına, iş hayatına, devlet adamlarının yaşayış tarzlarına kadar her şey değişiyor.
Klasik üsluplu resmin özellikleri :
- Konu insandır. İnsan yapısı, doğa gözlemine göre biçimlendiriliyor. Anatomi, doğru ve optik bir gözleme dayanıyor.
- Resimde insan, bir mekan içinde gösteriliyor.
- Resimlerde, tek ve üçlü figürler dikkati çekiyor. Pramidal kompozisyon, tablo resimlerinin biçimlendirilmesinde önemli bir düzen görüşü oluyor.
- Profan konular, dini konuları ikinci plana itiyor.
- Kapalı kompozisyon dediğimiz, bütün figürlerin tablo içerisinde yer aldığı resim düzeni, dikkatle uygulanıyor.
- Resimlerde, tek bir noktadan gelen ışık değil, tablonun her tarafını aydınlatan üniversal ışık önem kazanıyor. Yani ışık-gölge, vücutları ile mekanı şekillendirmiyor. Işık-gölge, resim sanatının olgun klasik devresinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
- Vücut ve mekan, renk perspektifi ile değil, çizgi perspektifine göre hacimleştiriliyor.
- Yüzlerin ifadesi heykelde olduğu gibi iç duyguları yansıtmıyor.
- Arkaik resmin mantıki ve yüzeysel vücut biçimi, tamamen ortadan kayboluyor. Klasik üslup döneminden sonra, sanat eserlerinde başka bir biçimlendirme tarzı görülür. Krallıklar büyümüş, imparatorluk halini almıştır. Saray olanca haşmetiyle gelişmiştir. Kentler büyümüştür. Sanatçı bu kez imparatorun saray konuları yanında, halk tabakasının hayatını da resmetmeye başlamıştır. Bu bakımdan ressam ya da heykelci, bir yanda saray mensuplarını konu edinirken, diğer yanda halkın içindeki önemsiz kişileri de tasvir etmeye başladığından, kişilere özgü doğal güzelliğin keşfedildiği görülür.
Burada fotoğraf akımlarıyla bağlantı kuracağımız için Anadolu ve İslam Sanatına ilişkin özellikleri ele almayacağız. Etkisi nedeniyle Avrupa’da gelişip yaygınlaşan sanat akımları özetlenecek.
RESİMDE RÖNESANS ÖNCESİ AKIMLAR
Erken Hıristiyanlık Sanatı
Erken Hıristiyanlık Sanatı, Hıristiyanlığın henüz baskı altında olduğu ve yaygınlaşamadığı dönemlere ait. 600 yıl boyunca, özellikle İtalya ve Akdeniz bölgesinde gelişimini sürdürdü. Resim sanatının yanı sıra mimarlık, heykel ve bezeme sanatlarında etkili oldu...
Bu akımın ilk örnekleri 2. yüzyıla ait. Özellikle, Roma katakomblarındaki duvar ve tavan resimlerinde... Katakomblar, bilindiği gibi, ilk Hıristiyanların özellikle eski Roma’da ölülerini saklamak için yaptıkları çok geniş ve büyük, içinde geçitler, koridorlar ve tapınma yerlerinin bulunduğu yer altı mezarları. Hıristiyanlığın yaygınlaşmasından sonra, yol gösterici nitelikteki resim ve mozaikler kilise duvarlarını süslemeye başladı...
Özellikleri:
· Geç antik çağın sanat eserlerini andırıyordu.
· Putperest sanat yapıtlarıyla benzerlikler gösteriyordu. Ancak işlenen konular putperest yapıtlarından farklıydı.
· Estetik kaygı taşınmıyordu.
· İkonografik açıdan önemli bir sanattı.
· Simgeseldi. Örneğin; balık İsa’yı, ekmek ve şarap Komünyon’u ifade edebiliyordu.
· Hıristiyanlığın yaygınlaşmadığı ilk dönemlerde İsa’nın yaşamı, çektiği acılar ve çarmıha gerilmesi gibi konular işlenmiyordu.
· İlerleyen dönemlerde, Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla birlikte İsa’nın yaşamı sıkça işlenmeye başlandı. Hz. İsa’nın mucizeleri sanatçıların en çok rağbet ettiği konuydu.
· Yine ilerleyen dönemlerde anlatım daha soyut ve yalın bir nitelik kazandı. Fiziksel güzellikten çok ruhsal duygulara önem verildi.
Romanesk Sanat
Ortaçağ Avrupa’sında resim, heykel ve özellikle mimarlık alanında etkili olan bir üslup. Roma, Karolaj, Ottolar Dönemi, Bizans ve yerel Germen sanatlarının sentezi olarak yorumlanıyor. Hemen hemen tüm Avrupa’ya yayılmış.
Özellikleri:
· Romanesk dönemde resim sanatının amacı kilise duvarlarını süslemekti.
· Resimlerde dönemin din anlayışı, Kıtabı Mukaddes’te geçen olaylar ve azizlerin yaşamları gibi konular işleniyordu.
· Soyut bir düşünce sistemi hakimdi.
· 1075 - 1125 arasında Romanesk sanatın en üstün eserleri verildi.
· 12. yüzyıl ortalarından Gotik üslup hakim olmaya başladı.
Gotik Dönem
Batı ve Orta Avrupa’da resim, heykel, mimarlık ve müzik alanlarında etkili olan çok önemli bir sanat üslubu. 12. yüzyıl ortalarında başlayan Gotik dönem, kimi bölgelerde 16. yüzyıl ortalarına kadar sürdü. Romanesk üsluptan etkilenerek ortaya çıktı.
13. yy ortalarında vitray, kitap bezeme sanatı, Kuzey Avrupa pano resmi ve İtalya’da fresk resmi gelişim gösterdi.
Bu dönemde çok sayıda şehir sanat merkezi haline geldi. Bu şehirlerde sanatla uğraşan pek çok kişi olduğu için hangi yapıtın, nerede, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı kesin olarak belirlenemedi.
Gotik dönemin sonlarında Avrupa’nın tamamına Uluslararası Gotik olarak adlandırılan bir üslup hakim oldu. Bu üslupta stilizasyon ön plandaydı. Soylu kişilerin yaşantıları, kır sahneleri gibi din dışı konular işleniyordu.
15. ve 16. yüzyılda Rönesans anlayışı ve dindışı anlatım yaygınlaştı. Bu Gotik dönemin sonuydu.
Özellikleri:
· Gotik dönemde, gizemci ve hümanist (insancıl) bir düşünce sistemi hakimdi.
· Dini konular kadar dindışı konular da işlendi.
· Çocuk İsa ve Hz. İsa’nın çektiği acılar sıklıkla işlenen konular oldu. Dinsel ve dindışı alanlarda güzellik ve doğanın çeşitliliği konularına kişisel yorumlar getirildi.
· 15. yüzyılda doğalcılık Flaman resmiyle çıkış yaptı. Bu çıkış, gotik resmin belirleyici özelliği oldu.
Önemli Temsilcileri : Giotto, Duccio, Hubert ve Jan van Eyck, Hugo van der Goes, Rogier van der Weyden.
RÖNESANS VE YENİ ARAYIŞLAR
Rönesans Sanatı
Avrupa’da 14. yüzyılın sonuyla 15. ve 16. yüzyılı kapsayan bir bilim ve sanat dönemi. Ortaçağ’dan sonra hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan Rönesans dönemi, eski Yunan ve Roma kültürünü canlandırmayı amaçladı.
Rönesans, “yeniden doğuş” anlamına geliyor. O dönemde anlamına uygun olarak bilim, sanat alanında çok önemli gelişmeler yaşandı. Dinsel bağnazlıklar yerini, yeni ve gerçekçi düşüncelere bıraktı. İdeal güzellik kavramı ortaya çıktı. İnsan ideal güzellik kavramı içinde ve ideal boyutlarda işlendi.
Özellikleri: (Erken Rönesans Dönemi)
· Tek kaçma noktalı perspektif ilk kez uygulandı.
· Sanatçılar, içerikten çok biçimle ilgilendiler.
· Figürün kompozisyon içindeki yeri önem kazandı.
· Sanat, yeniliklere açıldı.
· İnsanın anatomik yapısını inceleyerek doğru tasvir etmeyi amaçlayan Leonardo da Vinci, döneme damgasını vuran isimdi. Özellikle “Son Akşam Yemeği” tablosu...
Temsilcileri: Leonardo da Vinci, Masaccio, Fra Angelico, Belliniler dönemin önemli sanatçılarıydı.
Özellikleri: (Yüksek Rönesans Dönemi)
· 15. yüzyılda resimde uyum ve dengenin sağlanması ve harekete yer verilmesi önem kazandı.
· Çizgisel perspektif geliştirildi.
· Rafaello, Madonna resmiyle ideal güzelliği çok net bir biçimde yükseltti.
· Michelangelo ise insan gücünü ön plana çıkarttı.
Temsilcileri: Michelangelo, Raffaello ve Tiziano
Maniyerizm
Yüksek Rönesans’ın sona ermesi 1520’lerde Maniyerizm’i yarattı. Yüksek Rönesans’ın klasikçiliği ve idealleştirilmiş doğalcılığına tepki olarak doğdu. Avrupa’da 1600’lere kadar etkisi devam etti.
Maniyerizm, Yüksek Rönesans döneminde yapılan sanatın “yozlaşmış” biçimi olarak yorumlandı. Uzun süre aşağılanmaktan kurtulamayan akım, hak ettiği değere 20. yüzyılda kavuştu. Gösterişli tekniği ve zarifliğiyle 20. yüzyıl insanına çekici ve enteresan geldi.
Özellikleri:
· Akademizme karşı çıkan, farklı beğenilere, karşıtlıklara açık bir akım. Özellikle saray çevreleri tarafından çok ilgi gördü.
· Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raffaello gibi sanatçıların arkasından gelen ressamlar figüratif kompozisyonlarında tekniği ve üslubu ön planda tuttular.
· Doğal olmayan, yapay bir çıplak insan vücudu yarattılar. Bu vücutları zoraki ve yapay pozlar içinde resimlediler. İnsan boyutlarıyla oynayarak, kol ve bacakları abartılı şekilde uzatıp, başları küçülttüler.
· Yapıtlara çarpıcı renkler, perspektif anlayışını yok eden ölçekler, abartı ve karmaşa hakimdi.
· Klasik unsurlar ve eski çağların bazı görsel unsurları resimlerin içeriğini oluşturuyordu.
Temsilcileri:
Raffaello “İsa’nın Nura Bürünüşü”
Rosso Fiorentino “İsa’nın Çarmıhtan İndirilmesi”, “Ölü İsa Meleklerle”
Jacopo da Pontormo “İsa’nın Çarmıhtan İndirilmesi”
Parmigianino “Uzun Boyunlu Madonna”
Michelangelo “Son Yargı”
Giulio Romano, Perino del Vaga, Polidoro da Caravaggio, Giorgio Vasari, Daniele da Volterra, Francesco Salviati, Domenico Beccafumi, Federigo Zuccano, Pellegrino Tibaldi, Il Bronzino, Bartholomaeus Spranger, Hendrik Goltzius, Hans von Aachen.
Barok Sanat
Barok sanat, Avrupa ülkelerinde 17. yüzyılda resim, heykel, müzik ve özellikle mimarlık alanında hakim olan sanat anlayışı olarak tanımlanabilir.
Güney Amerika sömürgelerinde ve Almanya’da 18. yüzyılda en önemli örnekleri verildi.
Temel Özellikleri:
· Biçim zenginliği.
· Abartılı boyutlara varan süslemeler
· Görkem ve soyluluk
· Dağınık figürler
· Canlılık ve hareket
· Gerilim
· Duygusal durumların abartılı ele alınması.
· Antik Çağ’ın etkileri Barok sanatta da görülür.
Temsilcileri:
Annibale Carracci, Caravaggio (Erken Barok), Nicolas Poussin, Peter Paul Rubens, Vermeer, Rembrandt, Velazquez, Sir Anthony Van Dyck
Klasikçilik / Yeni Klasik Akım
Klasikçilik, Roma ve Antik Yunan sanatından esinlenmiş. Soyluluk, yücelik, görkem, güzellik, ölçü, denge gibi temel özelliklere sahip ve katı kuralları olan bir düşünce ve sanat akımı.
Ancak 18. yy ortalarında, bu anlayışa karşı çıkışlar başladı. Romantik fanteziler bir yenilik olarak ortaya atıldı. Yunan sanatının savunulması neredeyse 200 yıldır geçerli olan Roma sanatının üstünlüğünü sarstı. Klasik akım böylece Roma’dan Yunana yönelmiş oldu.
Klasikçiliğin etkileri sonraki çağlarda da sanatçıların üzerinde görülmeye devam etti. Klasisizmin görkem, soyluluk ve yalınlığı, kimi zaman Picasso, Aristide Maillol ve Henry Moore gibi ressamların eserlerine de yansıdı.
Temel Özellikleri:
· Yapıtlar antik çağdan esinlenilerek üretiliyordu..
· Soyluluk, görkem, güzellik ve insanın yüceliği ön plana çıktı.
· Ölçü ve denge önem kazandı.
· Çizgi renkten daha önemli oldu.
· Eğriler düz çizgiye dönüşme eğilimi gösterdi.
· Yakın planda kompozisyonlar yapılmaya başlandı.
· Özelden çok genele önem verildi.
· Eylemlerin doğadaki görünümleri resme yansıtıldı.
Önemli Temsilcileri:
Raffaello “Baldassare Castiglione Portresi” (Rönesans Klasikçiliği’nin en üstün örnekleri arasında gösterilir)
Nicolas Poussin “Phokion’un Cenaze Töreni”
Romantizm / Coşumculuk
18. yy sonlarından, 19. yy ortalarına dek süren Romantizm, Klasisizm’e tepki olarak doğdu. Özellikle Yeni Klasikçiliğin katı kurallarına; idealize etme, uyum ve dengeyi sağlama, akılcılık ve maddecilik gibi özelliklere karşı çıktı.
Özellikleri:
· Bireyin duyguları, coşkuları ele alınıyordu.
· Hayal gücü, öznellik ve kişisellikten kaçınılmıyordu.
· Doğal güzelliklere karşı derin bir hayranlık besleniyordu.
· Akıldan çok duygular önemliydi.
· Duyular yüceltiliyordu.
· Özellikle insanların kişiliği, duygu dünyaları, çatışmaları, tutkuları inceleniyor ve ön plana çıkartılıyordu.
· Sanatçı, “olağanüstü özelliklere sahip bireysel yaratıcı” olarak tanımlanıyor, yaratılıcılık önemseniyordu.
· Ulusal ve etnik kültürler, Ortaçağ, Romantik sanatçıların ilgi duyduğu alanlardı.
· Konular insanların günlük yaşamından siyasete kadar uzanan geniş bir yelpazedeydi.
· Eserlerde, egzotik, gizemli ve şeytani unsurlara yer veriliyordu.
· Yalın, samimi ve doğal bir anlatım vardı.
Önemli Temsilcileri:
Theodore Gericault “Medusa’nın Salı”
William Blake, J. M. W. Turner, John Constable, Eugene Delacroix, Paul Delaroche, Theodore Chasseriau, Caspar David Friedrich
KURALLARIN TARTIŞILDIĞI VE YIKILDIĞI YÜZYIL
Gerçekçilik / Realizm
19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da Romantizm’e karşı tepki olarak doğan sanat ve edebiyat akımı. Gerçekçiler, Klasik ve Romantik sanatı yapay buluyorlardı. Çağın gerçeklerine uygun eserler verebilmek, sanatın içeriğini soylularla sınırlamayıp “aşağı” sınıfların yaşamını yansıtmak amacıyla bu akımı yarattılar. Sosyalizme inanıyor, taş ve toprak işçilerinin, kırsal kesim insanlarının gündelik hayatlarını resimlerine konu ediyorlardı.
Realistler, toplumsal değişim için resmin, “devrimci bir uyaran” olabileceğine inanıyorlardı. Jean François Millet’in, toprak işçilerini yücelterek resmettiği tabloları bu inancı çok açık bir şekilde yansıtıyordu.
Özellikleri:
· Resimde soylu sınıf dışındaki toplumsal sınıflara da yer verdi.
· Gerçekler olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla yansıtıldı. Sıradan insanların günlük yaşamından kesitler ayrıntılarıyla resmedildi.
· Doğayı gerçekliğiyle betimlemek amaçlandı.
Temsilcileri:
Gustave Courbet “Sanatçının Atölyesi”, “Ornans’ta Cenaze”, “Taş Kıranlar”
Jean François Millet, Honore Daumierin
Doğalcılık / Natüralizm
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında ortaya çıkan sanat ve edebiyat akımı. Natüralizm, o dönemdeki doğa bilimlerinin, pozitif bilimin deney ve gözlem yönteminden etkilendi. Özellikle Darwinci anlayışın güzel sanatlara yansıması olarak da düşünülebilir.
Nesnelerin olduğu gibi betimlenmesi anlayışı bu dönemde iyice önem kazandı.
John Constable (İngiliz manzara ressamı) sürekli değişim içinde olan doğanın, bu değişimle resmedilmesini savunuyordu. Constable, “doğanın ideal güzelliği” fikrini kabul etmiyordu. Manzara resminde doğalcılık Fransa’daki Barbizon Okulu ile ağırlık kazandı. Doğalcılık bir anlamda Gerçekçilik akımının pekiştirilmesiydi.
Özellikleri:
· Gerçekçiliğin zenginleştirilmesine neden oldu.
· Yeni konular ortaya çıkardı.
· Biçimi öne çıkarmak önemini kaybetti.
· Sanattan çok yaşama yakın olan bir anlatıma sahipti.
Temsilcileri:
Jean-Baptiste Camille Corot, Alfred Sisley, Camille Pissaro, Claude Monet izlenimcilik öncesi yapıtlarında doğalcılığın izlerini taşırlar.
İzlenimcilik / Empresyonizm
19. yy sonları ile 20. yy başlarında Fransa’da etkili oldu. İzlenimciler, Romantikler ve Gerçekçilerin anlatım biçimlerinden farklı olarak, düşünce ya da görüntü olarak algılanan her şeyin insanda bıraktığı izlenimleri resmetmeyi seçtiler. Akademik eğitime sırt çevirdiler.
Bazı bilimsel kuramlar rengin nesnenin bir parçası değil, nesneden yansıyan bir ışık olduğunu savunuyordu. Buradan yola çıkan İzlenimciler nesnenin bir parçası gibi görülen öz renginden uzaklaştılar ve nesneleri kendilerinde bıraktıkları izlenimlere göre resmettiler.
1860 sonlarında Claude Monet, resimde renk ve biçimi konudan daha ön plana çıkardı. Perspektif derinliği en aza indirerek, düz renk alanlar kullandı. Akıma ismini veren “İzlenim: Gündoğumu” adlı tabloyu yapan da Monet idi.
İzlenimcilikte, sanatçıyı sıradan olanın dışına çıkarabilecek “estetik duyarlılık” önem kazandı. Ancak estetik sınırlamasını aşma çabası aynı zamanda grubun dağılma nedeni oldu.
Özellikleri:
· Avrupa sanatını 200 yıl boyunca etkileyen akademik eğitimin sınırlayıcı tutumuna karşı bir duruş geliştirdiler.
· Aslına benzerlik, tarihsellik, duygusallık kabul gören değerler haline geldi.
· İzlenimciler, ışığa çok fazla önem verdiler. Renk nesneden yansıyan ışık anlamına geliyordu.
· Doğadaki rengi ve ışığı nesnel bir anlatımla tasvir etmeye çalıştılar.
· Hava koşulları, mesafe gibi nedenlerle nesnelerin doğa içinde aldığı farklı renkleri tespit etmeye ve tuvallerine geçirmeye çalıştılar.
Önemli Temsilcileri:
Claude Monet, Camille Pissarro, Pierre Auguste Renoir, Alfred Sisley, Berthe Morisot, Armand Guillaumin, Jean-Frederic Bazille
Ard İzlenimcilik / Post Empresyonizm
Fransa’da, İzlenimciliğin kurallarına tepkiyle doğdu. Ard İzlenimciliğin temsilcileri olan sanatçılar, sanat yaşamlarına İzlenimcilikle başlamışlardı. Ancak bu akımın kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kişiselliklerini katmak istiyorlardı.
Zamanla kişisel anlatım resimlerine yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü.
Ard İzlenimcilik bir süre sonra yerini Fovizm ve Kübizm’e bıraktı.
Temsilcileri:
Paul Cezanne, Georges Seurat (Zıt renkleri yan yana noktalar halinde koyarak Noktacılık tekniğini geliştirdi), Paul Gauguin, Vincent van Gogh, Henri de Toulouse-Lautrec
Fovizm
1898 - 1908 yılları arasında Fransa’da etkili olan dışavurumcu resim üslubu olarak nitelenir. Fovizmin yaratıcısı Henri Matisse’di. Mekanı geleneksel yorum ve perspektifle değil, renklerin hareketliliğiyle yansıtmayı tercih etti. Saf ve parlak renkli boyalar, başka renklerle karıştırılmadan uygulanıyordu.
Bu isimi almalarında, resimlerinden yansıyan tepki ve şiddet önemli rol oynar. Eleştirmen Vauxalles, Paris’te Fovistlerin açtığı sergiyi gezerken ‘fovist’ sözcüğünü kullanır. Fransızca'da ‘fauve’, vahşi hayvan anlamına gelmektedir.
1908’de Paul Cezanne’ın temellerini attığı Kübizm sanatçıların o yöne doğru kaymasına yol açtı. Ancak, Matisse kalan sanat yaşamında fovizmi tek başına sürdürmeye devam etti. Bu aslında Fransız burjuvazisine ve toplumuna bir tepkiydi.
Özellikleri:
· Boyaların saf ve parlak kullanımı ile yaratılan patlama duygusu belirgindi.
· Duygusallık, şiddet ve tepkiyle birlikte fırtınalı bir biçimde hissediliyordur.
· Tıpkı İzlenimciler gibi doğayı doğrudan tasvir ettiler.
· Üç boyutlu mekanı geleneksel olarak yorumlamak yerine renklerin hareketiyle tanımlamak anlam kazandı.
Temsilcileri:
Henri Matisse - “Şapkalı Kadın”, “Bayan Matisse’in Portresi” Andre Derain, Maurice de Vlaminck, Raoul Dufy, Georges Braque, Albert Marquet, Kees van Dongen, Henri Manguin, Charles Camoin, Jean Puy, Othon Friesz.
VE 20. YÜZYIL: KURALSIZLIK TEK KURAL
Dışavurumculuk / Ekspresyonizm
20. yy başlarında (1900 - 1935) İzlenimciliğe ve Doğalcılığa tepki olarak Almanya’da doğdu, Orta Avrupa’da gelişimini sürdürdü. Sanat ve edebiyat alanlarında etkili oldu. İnsanın iç dünyasını anlatmayı amaçlayan, anlatımcı bir akım.
Resimlerinde doğayı ve toplumu nesnel bir şekilde yansıtmak yerine öznel ya da içsel gerçeğin yansımasını istiyorlardı.
Dışavurumcular devlet, ataerkil aile, ordu, okul gibi toplumda otoritesiyle var olan kurumlara başkaldırdı. Toplum tarafından dışlanmış, yoksul, ezilmiş kişilerin yanında tavır aldılar. Dışavurumculuk, sanatçılara yeni bir düzen için misyon yüklemişti.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra bazı dışavurumcu ressam ve şairler öldü. Bu tarihten sonra Dışavurumcu resim alanında pek bir ilerleme kaydedilemedi.
Temel Özellikleri:
· Resim bir ifade alanı olarak görüldü.
· Radikal bir yaklaşımla, taraf tutan, itham eden, söylemek istediklerini haykıran bir anlatımı vardı.
· Desenler, kendiliğinden ortaya çıkan tepkilerden oluşuyordu.
· Düşünceler ve mesaj öne çıkmıştı. · Sanayi çağının yarattığı sefalet, savaşlar konulara yansıtıldı.
· Resimlerinde ortak düşünceye dayanan bireysellik vardı.
· Kendinden emin, devrimci, üslup bilinci olan bir değerler sistemi oluştu ama bu değerler, nasyonal sosyalistler tarafından yerle bir edildi.
· Çizgi ve renk kullanımı konusundaki özgürlük, duyguların yapıtlara yansımasını amaçlıyordu.
· “Die Brücke” ressamları renkleri en ilkel halleriyle kullandılar. Başlangıcı 15. yüzyıla kadar uzanan ağaç baskı yönteminden etkilenerek, resimlerinde ağaç baskıyı yansıtan çizgilere yer verdiler. Modern çağ insanının umutsuzluğu bu sanatçıların yapıtlarına yansıyordu.
· “Der Blaue Reiter” ressamları sanatın biçimsel sorunlarıyla ilgilendiler. Görünenin ardındaki tinsel gerçeği aradılar.
Önemli Temsilcileri:
Picasso, Georges Braque, Robert ve Sonia Delaunay, Joan Miro ve Marc Chagall.
“Die Brücke” ressamları: Ernst Ludwig Kirchner, Erich Heckel, Otto Mueller, Karl Schmidt-Rottluf, Emil Nolde.
“Der Blaue Reiter” ressamları: Vassili Kandinsky, Alexey von Jawlensky, Franz Marc, Gabriele Münter, August Macke, Paul Klee
Kandinsky, renk ve çizgi aracılığıyla soyut sanatın itici gücü olarak kabul ediliyor.
Egon Schiele, Oskar Kokoschka.
Kübizm
Pablo Picasso ile Georges Braque’ın 20. yy başlarında (1907 - 1914) geliştirdiği çağdaş sanat akımı. Paris’te ortaya çıkan Kübizm, 20. yüzyılın en etkili akımlarından biri oldu. Kübizmin, 1909’a dek süren ilk evresini Fransız ressam Paul Cezanne önemli derecede etkiler. Hatta, bu akımın başlangıcı, Cezzanne'nin görüşünden kaynaklanır. Ancak akım, Picasso ve Braque’ın resimleriyle kendini ortaya koyar.
Kübizm, figür, nesne ve doğal görünümlerin anlatımında geometrik çözümleme ile yapısal senteze öncelik verir.
· 1910- 1912, Çözümsel (Analitik) Kübizm olarak tanımlandı. Biçimlerin parçalara ayrılması ve bu parçaların çözümlenmesi. Dik açılar ve düz çizgiler, biçim önceliği ve basitleştirilmiş renk kullanımı önem kazandı.
· 1912'den sonraki dönem, Bireşimsel (Sentetik) Kübizm diye adlandırıldı. Parçalar bir araya getirilerek birleştirildi. Renge verilen önem arttı, süslemecilik, kolaj yöntemi, düzgün ve kaba yüzeylerin zıtlığı yapıtlara yansıdı.
Temel Özellikleri:
· Konularda mantıklı bir düzen vardı.
· Resim iki boyutlu imgelerle yansıtılmaya başlandı.
· Doğa temel alınsa bile taklit edilmedi.
· Nesneler, farklı yönlerden görünüşleriyle, parçalara ayrılmış olarak aynı anda algılanabilecek biçimde bir araya getirildi.
· Bardaklar, vazolar, kutular, tabaklar (nesneler) yanında portreler ve insan figürleri resmedildi.
· Karşıtlığı vurgulayacak kolajlar yapıldı.
Önemli Temsilcileri:
Picasso - “Avignonlu Kızlar”, “Mandolinli Kız”, “Ambroise Vollard Portresi” Fernand Leger, Robert ve Sonia Delaunay, Juan Gris, Roger de la Fresnaye, Marcel Duchamp, Albert Gleizes ve Jean Metzinger
Pürizm / Arıtıcılık
Ressam Amedee Ozenfant ile mimar ve ressam olan Le Corbusier’in 20. yy'ın ilk yarısının ortalarında (1918) geliştirdiği kübizm çıkışlı sanat akımı.
Kübizm’in özünden uzaklaştığını öne süren Püristler, nesneleri çizgisel ve yapısal özellikleriyle yansıtmayı amaçlıyordu. Böylelikle nesneler ışık ve gölgenin aldatıcı etkilerinden kurtulacaktı.
Püristler yarattıkları açık, kesin, temiz, saf ve düzenli biçimlerle makine çağını yansıtmak istiyorlardı.
Temel Özellikleri:
· Şişe ağızları, boru uçları ve daire en çok kullandıkları figürlerdi.
· Siyah, beyaz, gri ve yeşilin tonlarını kullandılar.
· Boyayı tuvale pürüzsüz olarak sürdüler. Böylelikle uyum ve düzgünlük duygusu güçlendiriliyordu.
Önemli Temsilcileri:
Le Corbusier “Ölüdoğa”
Amedee Ozenfant
Gelecekçilik / Fütürizm
20. yy başlarında (1909) İtalya’da ortaya çıkan Gelecekçilik, yaşamdaki hareket, değişim ve dinamizmin sanata da yansıtılması gerektiğini savunan sanat ve edebiyat akımı. Devrimi ve dinamizmi savunuyor, geçmiş sanatsal kuralları yıkmak ve yeni biçimler, yeni anlatım yolları bulmayı amaçlıyordu.
İtalyan şair Filippo Tommaso Marinetti tarafından başlatıldı. Önce Kübist akıma dahil olan Gelecekçiler, “hareket” kavramına duydukları ilgi nedeniyle bu akımda mutlu olamadılar. Sanatın her dalına dinamizmi, makineyi ve hızı sokmak için çabaladılar.
Yapıtlarında, hızlı arabaları, motosikletleri, trenleri, hareket eden dansçılar ve hayvanları konu olarak seçtiler. Hareketi yansıtmak için, nesnenin dış çizgilerini ritmik şekilde yinelediler.
“Sokağın Gürültüsü Evi Etkiliyor” isimli tablosuyla bu dönemi temsil eden Boccioni'nin ölümüyle grubun dağılma süreci de başladı. Gelecekçilik daha sonraki sanatçıları da etkiledi. Nihilist yaklaşımları Dadacılığın gelişmesinde rol oynadı.
Özellikleri:
· Hareket kavramıyla ilgilendiler.
· Kuralları yıkmak ve yeni bir anlatım biçimi bulmak istiyorlardı.
· Her şeyin bir değişim içinde olduğunu ve sanatın da bunu yansıtması gerektiğini düşünüyorlardı.
· Hareket halindeki nesneleri, makineleri ve canlıları resmettiler.
Temsilcileri:
Balla “Tasmalı Köpeğin Dinamizmi”, “Hız: Hareketin Yolları - Dinamik Diziler” Boccioni “Sokağın Gürültüsü Evi Etkiliyor”
Umberto Boccioni, Carlo Carra, Luigi Russolo, Giacomo Balla, Gino Severini.
Dadacılık / Dadaizm
20. yy başlarında Avrupa ve Amerika’da etkili olan, nihilist bir sanat ve edebiyat akımı. Zürich, New York, Berlin, Köln, Paris, Hannover'a (1916 - 1920) sanatseverler tarafından hızla taşındı. Andre Breton ve Tristan Tzara’nın öncülüğünde gelişen Dadaizm, geleneksel değerlere ve savaşa karşı bir başkaldırıydı.
“Dada” sözcüğü Fransızca'da “oyuncak tahta at” anlamına geliyordu. Dadacılar, savaşın yarattığı umutsuzluğu, burjuva değerlerine duydukları tepkiyi yansıtıyorlardı. Dönemin estetik değerlerine de inanmıyorlardı. Bu değerlere karşı açtıkları savaşta en önemli silahları aykırı yapıtları ve çıkardıkları yayınlardı. Dadaizm zamanla siyasi bir nitelik kazandı.
Özellikleri:
· Akla ve alışılmışa karşı bir ayaklanmaydı.
· Kaza ve rastlantıya dayalı teknikler Gerçeküstücüler ve Soyut Dışavurumcular tarafından kullanıldı.
· Sanatçının zihinsel etkinliği yaratılan nesneden önemliydi. (Duchamp)
· Dönemin geçerli estetik değerlerini yıkmaya giriştiler.
· Berlin’de siyasal bir nitelik kazandı.
Temsilcileri:
Marcel Duchamp, “3. Standart Stopaj”
Jean Arp, “Rastlantı Yasalarına Göre Düzenlenmiş Kareler”
John Heartfield, “Kaiser Adolph”
Raoul Housmann, Hannach Höch, George Grosz, Johannes Baader, Otto Schmalhausen, Wieland Herzfelde, Helmut Herzfelde(sonradan Alman milliyetçiliğini protesto etmek amacıyla adını John Heartfield’e çevirmiştir), Max Ernst, Johannes Baargeld, Kurt Schwitters (Yapıtlarıyla, sanat karşıtı Dadacılar’ın elde edemediği incelikli ve estetik bir etki yarattı), Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco, Emmy Hennings.
Gerçeküstücülük / Sürrealizm
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’da ortaya çıktı. Kurucusu, şair ve eleştirmen Andre Breton (1896 - 1966). Bilinç dışının karmaşık dünyasını sanata aktarmayı amaçlıyordu. Gerçeküstücülük, Breton’a göre, bilinçle bilinçdışını bütünleştiriyordu. Böylece düşsel dünyayla gerçek yaşam içiçe geçiyordu.
Sanatçılar, aklın denetimindeki bilinçdışını arındırmayı ve açığa çıkarmayı amaçlıyordu. Bazı sanatçılar da kişisel fantezileri bu amaçla, araştırmalarında kullanıyorlardı.
Ernst, Masson, Miro gibi sanatçıların eserlerinde sezilebilen ancak tam anlaşılamayan imgeler vardı. Magritte, Dali, Tanguy, Roy, Delvaux'ın resimlerinde ise ayrıntılar tanımlansa bile akla ters düşen, şaşırtıcı, düşsel bir anlatım oluyordu.
Özellikleri:
· Aklın denetiminden kurtulmak, bilinç altını yansıtmak önem kazandı.
· Alışılmışa karşı ayaklanma anlayışının devamı niteliğindeydi.
Temsilcileri:
Jean Arp, Max Ernst, Anrde Masson, Rene Magritte, Yves Tanguy, Salvador Dali, Pierre Roy, Paul Delvaux, Jean Miro.
Modern Sanat
Toplumsal değişimler, ekonomik yapı Modern Sanatın gelişimini hazırladı. Bu sanat 19. yy sonlarından başlayarak, 20. yy özelliklerini yansıtır. Birçok akım Modern Sanatın içinde yer alır.
Modern Sanat aslında gelenekselleşmiş kurallara ve kalıplara bir başkaldırıydı. İlk temsilcileri, Ard İzlenimciler. Ard İzlenimciler, kişisel bakış açılarını yansıtan eserler yaratır, kalıplaşmış, alışılmış olanın dışına çıkarlar.
19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da akımlar ve üsluplar hızla çeşitlenmeye başlamıştı. Modern Sanat’ın altyapısını oluşturan Ard İzlenimcilerin ve diğer akım ve üslupların ortak noktası 20. yy yaşamına duyulan tepkiyi yansıtmak olarak düşünülebilir.
Yeni İzlenimcilik, Simgecilik, Nabi’ler, Art Nouveau, Fovizm, Kübizm, Gelenekçilik, Dışavurumculuk, Aschon Okulu, Suprematizm, Yapımcılık, Işıncılık, Ofrizm, Metafizik Resim, Vortisizm, de Stijl, Pürizm, Dadacılık, Yeni Nesnelcilik, Gerçeküstücülük, Toplumsal Gerçekçilik, Soyut Dışavurumculuk, Ham Sanat, Pop Sanat, Op Sanat, Minimal Sanat, Yeni Dışavurumculuk
Modern Sanat’ın gelişiminde fotoğrafın gelişmesi de önemli rol oynadı. Resmi, dış dünyayı doğru bir şekilde anlatma aracı olarak gören anlayış sarsıldı. Bu noktada soyut resmin gelişimi hız kazandı.
Özellikleri:
· Kişisel bakış açısının yansıtılması önem kazandı.
· Kalıplaşmış olanın dışına çıkıldı.
Soyut Sanat / Abstre Sanat
20. yy'da resim, heykel ve grafik sanat anlayışında ortaya çıktı. Çevredeki somut eşya ve canlıların görünüşlerinden yararlanmak yerine renk, çizgi gibi öğelerle kompozisyon yaratılmaya çalışıldı. Soyut resim, yüzyıllarca değişmeyen “betimleme” anlayışından vazgeçmek demekti. Dönemin en çağdaş sanatçıları bile soyut resme karşı memnuniyetsizlik duyuyordu.
Sanat tarihçileri, soyut resmin Rusya’da doğduğu ve yaratıcısının Kandinsky olduğu konusunda birleşiyor. Kısa zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde uygulanmaya başlandı. Ekim devriminden sonra, daha anlatımlı bir sanat anlayışının benimsenmesi nedeniyle soyut resim ressamları bir süre sessiz kaldılar. Kandinsky Almanya’ya göç etmek zorunda kaldı. Hitler’in iktidara gelmesinden sonra soyut resimde estetiği yakalayan ressamlar dünyanın çeşitli yerlerine dağıldılar.
II. Dünya savaşının başlamasıyla her alanda olduğu gibi resim alanında da suskun bir dönem yaşandı. Savaş sonrasında soyut resim Paris’te yeni bir patlama yaşadı. Amerika’da Soyut Dışavurumculuk akımı ortaya çıktı. Bu akım dünya çapında etkili oldu ve New York’u dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri konumuna getirdi.
Önemli Temsilcileri:
Robert Delaunay, Wassily Kandinsky, Kazimir Maleviç, Vladimir Tatlin
Soyut Dışavurumculuk / Abstre Ekspresyonizm:
1940’larda ABD’de ortaya çıktı ve 1950’lerin sonuna kadar etkisini sürdürdü. Soyut Dışavurumcular, duygularını özgürce ve anlık olarak yansıtıyorlardı. Birçok akım ve tarz bu sanatın içinde yer alır.
Şiddet, şiirsellik, gizem gibi duyguları anlatabilmek için çok çeşitli teknikler kullanıyor, boyaların özellikleri, resmin anlatımını güçlendirmek amacıyla kullanılıyordu. Boyayı içlerinden geldiği gibi kullanmanın, bilinçaltını resme dökebilmek anlamına geldiğini düşünüyorlardı.
Önemli Temsilcileri:
Jackson Pollock, Willem de Kooning, Franz Kline, Mark Rothko, Clyfford Still, Philip Guston, Helen Frankesthaler, Barnett Newman, Adolph Gottlieb, Robert Motherwell, Lee Krasner, Bradley Walker, William Baziotes, Ad Reinhardt, Richard Pousette-Dart, Elaine de Kooning, Jack Tworkov
KAYNAKÇA:
Semra Deniz, Selim Aydos, Sanat Tarihi, Ankara 1993
Adnan Turani, Dünya Sanat Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1983
bornova.ege.edu.tr (Ege Üniversitesi Resim Topluluğu ERET)
www.exi26.com
Réné Hygue’ün de dediği gibi sanat estetikle iç içedir. Çünkü çağın dünya görüşü, estetik görüşleri de yansıtır. Sanat eserinin bir dünya görüşü ürünü olduğu kabul edilince, Mısır ve Yunan mimarisinin farklılığı kolayca anlaşılır. Aynı şekilde, Hristiyan ve İslam toplumlarının neden ayrı dünya görüşlerini yansıtan sanat eserine ihtiyaç duyduğu ortaya çıkar. Toplum kültürünün sanatçı için ne denli itici güç olduğunu biliyoruz. Örneğin insan toplulukları site haline gelmeden önce, sanatçının teknik yönden geliştiğine tanık olmuyoruz. Site düzeni ve sanatçı yeteneği, anıtsal sanatların ilk dönemi olan arkaik üsluplu eserlerin ortaya çıkmasında başlıca rolü oynamıştır.
İnsanlık tarihi; yağma, tarım ve bilimsel teknoloji kültürü olarak üç önemli döneme ayrılabilir. İnsanlık bu kültür aşamalarının birinden diğerine geçebilmek için binlerce yıl çabalamıştır. Doğaldır ki bu süreç sancılı olmuştur. Örneğin yağma kültüründen tarım kültürüne geçiş sadece bireyleri zorlamamıştır. Aynı zamanda geneli ilgilendirmiş, toplumsal yapıların da tamamen değişmesine neden olmuştur. Çünkü yağma kültürü içinde yaşayan insan, yiyeceğini doğada hazır olarak bulmaya alışmıştı. Oysa kendi ürettiği ile yaşama durumuna geçiş, yağma hayatının bütün gereklerini terk etmesini zorunlu kılmıştı. Primitif halk sanatlarının doğuşu, site ile birlikte anıtsal mimarinin ortaya çıkışı, sanat eserinde kompozisyon fikrinin idrak edilmesi, büyük dinlerin belirmesi tarımsal kültür döneminde insanlığın malı olacaktı.
Yağma kültüründen sitenin doğmasına kadar geçen zaman içinde, sanat eserlerinin üslubunda anıtsal nitelikler yoktur. Bu devrenin eserlerine ‘primitif halk sanatları’ diyoruz. Yarı tarımcı ve çobanlıkla geçinen toplumlarda gözlenir. Bu sanatların diğer bir özelliği, devlet kuramamış aşiret topluluklarının sanatı olmasıdır.
Primitif halklarda görülen resimlerin özellikleri :
- Buzul Çağı’nın mağara içlerinde yapılmış hayvan resimleri, bu dönemde açık havadaki kayaların üzerine çizilmeye başlanmıştır. Ancak bu kez Buzul Çağı’ndaki gibi yalnız hayvan değil, insan resimlerinin yapılması da söz konusudur. Ayrıca Buzul Çağı’nın tek tek çizilmiş hayvan resimleri gibi değildir. İnsan ve hayvan, bir konu çerçevesinde bir arada resmedilmiştir. Yalnız konuya tahsis edilmiş belirli bir yüzey düşünülmemiş, konu herhangi bir yüzeyin, bir parçasına işlenmiştir.
- Buzul Çağı’nın hayvan resimlerini karakteri, hayvanın göz önünde teşekkül eden optik görüntüsünde idi. İşte bu optik görüntü, hayvan resimleri için aynı kalmakta, fakat insan, şematik ve çizgi halinde gösterilmekteydi. Yani insan resmi, hayvan resmi gibi optik görüntünün gözdeki yansımasına göre değil, uzuvlarının idrak durumuna göre biçimlendiriliyordu.
- Mağara çağının birbirlerini kesen ve birbirleri üzerine resmedilmiş olan figürleri bu kez birbirini kesmeyen fakat birbirleri ile ilişkili olarak, bu konu çevresinde toplanıyorlardı.
- Cinsel uzuvların özellikle belirtilmesi, ilk kez primitif halklarda görülüyor.
- İnsan figürlerinin iç formları belirtilmiyor. Figürler bir gölge resim halinde gösteriliyor. İnsan anatomik yapısının oranları gerçekle örtüşmüyor. Örneğin baş bölümü olduğundan daha büyük resmedilebiliyor.
- Resimlerde av ve savaş sahneleri, hayvan sürüleri, dini danslar konu olarak ele alınıyor. Yer yer tek hayvanın da resmedildiği görülüyor.
Primitif halklar, devlet kurar kurmaz, siteler halinde yaşamaya başlıyorlar. Tuncun işlenmesi ve yazının keşfi de bu sıralara rastlar. Böylece insanlığın yeni ihtiyaçları sanatta anıtsal nitelikli taş yapılara, heykellere biçim veriyor. Bu önemli oluşum sonucu, sanatta ‘arkaik üslup’ dediğimiz üslupta eserler doğmuştur. Arkaik üslup, anıtsal sanatların ilk aşaması olarak kabul edilir. Arkaik üslubun özellikleri her işi yapan köy insanı yerine, iş bölümü yüzünden ayrı bir meslek sahibi olunan toplum ortamında şekillenir. Bu nedenle belli bir teknik yetkinlik, arkaik üsluplu eserin önemli bir isteği olarak belirmiştir. Ölçü birimlerinin tespiti de bu devrede görülür. Geometrik ve matematik ölçüler, yapıda geçerli olur. İş bölümü yüzünden sanatçı, kendi alanında yeterince çalışmış, sanat eserinin vasat el işinden farklarını anlamıştır. Daima kendi alanında çalıştığından, yeni gözlemlerini eski eskilerinin üstüne katmasını öğrenmiştir. Bu nedenlerle, arkaik üslupta çalışan bir sanatçının kişiliğinde, primitif halk sanatlarının sanatçısına oranla, çok farklı bir sanatçı kültürü doğmuştur.
Arkaik resim sanatının özellikleri :
- Arkaik resim sanatı, arkaik rölyef biçimlendirmesinin özelliklerini taşır.
- Primitif halk sanatlarının resim anlayışı, arkaik resmin ilk döneminde aynen görülür. Yani, çeşitli olayların şematik figürlerle ifade edilmesi devam eder.
- Figürlerde, vücut cepheden, baş ve ayaklar yandan gösterilir. Vücut normal ölçülerinde gerçeğe yakın olarak gösterilir. Kompozisyon içindeki figürler birbirlerini kesmezler. - Yüzlerde kişisel ifade yoktur. Figürler belli kişileri temsil ederler. Figürlerin büyüklükleri toplumdaki mevki hiyerarşisine göre tespit edilir.
- Figür resimleri daima yazı ile yan yana ve iç içedir. Resimler, dinlerin ya da devlet şeklinin yapısına göre temsil edici ya da hikaye edici bir özellik taşır. Resimler süs niyeti ile yapılmazlar.
- Arkaik üsluplu resim, şematik, kaba ve katı biçimlerdedir. Bunlar, din ve devlet kurumlarındaki önemli kişilerin hayatlarını sembolik olarak yansıtırlar. Ya da o kişilerin bizzat kendisi olarak kabul edilirler.
Arkaik üslup niteliklerinin giderek ‘klasik üslup’a varması, toplum yapısında ve teknik buluşlarda önemli gelişmelerin yapılmasını gerektirir. Arkaik dönemde, yani tarımsal kültürlerin arkaik devresinde, sanatçının tamamen din ya da devlet adamının emrinde olduğunu görüyoruz. Klasik üslup ise sanatçıya farklı bir görev yüklüyordu. Böylece ele alınan yapı dini değil, birinci planda saray ve devlet yapıları oluyor. Fakat devlet yapısında din kurumunun etkisi henüz çoktur. Böylece yeni bir sistem ve yeni bir dünya görüşünün ortaya çıktığı, eserlerin özelliklerinden anlaşılıyor. Eğitimden aile anlayışına, devlet kurumlarına, iş hayatına, devlet adamlarının yaşayış tarzlarına kadar her şey değişiyor.
Klasik üsluplu resmin özellikleri :
- Konu insandır. İnsan yapısı, doğa gözlemine göre biçimlendiriliyor. Anatomi, doğru ve optik bir gözleme dayanıyor.
- Resimde insan, bir mekan içinde gösteriliyor.
- Resimlerde, tek ve üçlü figürler dikkati çekiyor. Pramidal kompozisyon, tablo resimlerinin biçimlendirilmesinde önemli bir düzen görüşü oluyor.
- Profan konular, dini konuları ikinci plana itiyor.
- Kapalı kompozisyon dediğimiz, bütün figürlerin tablo içerisinde yer aldığı resim düzeni, dikkatle uygulanıyor.
- Resimlerde, tek bir noktadan gelen ışık değil, tablonun her tarafını aydınlatan üniversal ışık önem kazanıyor. Yani ışık-gölge, vücutları ile mekanı şekillendirmiyor. Işık-gölge, resim sanatının olgun klasik devresinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
- Vücut ve mekan, renk perspektifi ile değil, çizgi perspektifine göre hacimleştiriliyor.
- Yüzlerin ifadesi heykelde olduğu gibi iç duyguları yansıtmıyor.
- Arkaik resmin mantıki ve yüzeysel vücut biçimi, tamamen ortadan kayboluyor. Klasik üslup döneminden sonra, sanat eserlerinde başka bir biçimlendirme tarzı görülür. Krallıklar büyümüş, imparatorluk halini almıştır. Saray olanca haşmetiyle gelişmiştir. Kentler büyümüştür. Sanatçı bu kez imparatorun saray konuları yanında, halk tabakasının hayatını da resmetmeye başlamıştır. Bu bakımdan ressam ya da heykelci, bir yanda saray mensuplarını konu edinirken, diğer yanda halkın içindeki önemsiz kişileri de tasvir etmeye başladığından, kişilere özgü doğal güzelliğin keşfedildiği görülür.
Burada fotoğraf akımlarıyla bağlantı kuracağımız için Anadolu ve İslam Sanatına ilişkin özellikleri ele almayacağız. Etkisi nedeniyle Avrupa’da gelişip yaygınlaşan sanat akımları özetlenecek.
RESİMDE RÖNESANS ÖNCESİ AKIMLAR
Erken Hıristiyanlık Sanatı
Erken Hıristiyanlık Sanatı, Hıristiyanlığın henüz baskı altında olduğu ve yaygınlaşamadığı dönemlere ait. 600 yıl boyunca, özellikle İtalya ve Akdeniz bölgesinde gelişimini sürdürdü. Resim sanatının yanı sıra mimarlık, heykel ve bezeme sanatlarında etkili oldu...
Bu akımın ilk örnekleri 2. yüzyıla ait. Özellikle, Roma katakomblarındaki duvar ve tavan resimlerinde... Katakomblar, bilindiği gibi, ilk Hıristiyanların özellikle eski Roma’da ölülerini saklamak için yaptıkları çok geniş ve büyük, içinde geçitler, koridorlar ve tapınma yerlerinin bulunduğu yer altı mezarları. Hıristiyanlığın yaygınlaşmasından sonra, yol gösterici nitelikteki resim ve mozaikler kilise duvarlarını süslemeye başladı...
Özellikleri:
· Geç antik çağın sanat eserlerini andırıyordu.
· Putperest sanat yapıtlarıyla benzerlikler gösteriyordu. Ancak işlenen konular putperest yapıtlarından farklıydı.
· Estetik kaygı taşınmıyordu.
· İkonografik açıdan önemli bir sanattı.
· Simgeseldi. Örneğin; balık İsa’yı, ekmek ve şarap Komünyon’u ifade edebiliyordu.
· Hıristiyanlığın yaygınlaşmadığı ilk dönemlerde İsa’nın yaşamı, çektiği acılar ve çarmıha gerilmesi gibi konular işlenmiyordu.
· İlerleyen dönemlerde, Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla birlikte İsa’nın yaşamı sıkça işlenmeye başlandı. Hz. İsa’nın mucizeleri sanatçıların en çok rağbet ettiği konuydu.
· Yine ilerleyen dönemlerde anlatım daha soyut ve yalın bir nitelik kazandı. Fiziksel güzellikten çok ruhsal duygulara önem verildi.
Romanesk Sanat
Ortaçağ Avrupa’sında resim, heykel ve özellikle mimarlık alanında etkili olan bir üslup. Roma, Karolaj, Ottolar Dönemi, Bizans ve yerel Germen sanatlarının sentezi olarak yorumlanıyor. Hemen hemen tüm Avrupa’ya yayılmış.
Özellikleri:
· Romanesk dönemde resim sanatının amacı kilise duvarlarını süslemekti.
· Resimlerde dönemin din anlayışı, Kıtabı Mukaddes’te geçen olaylar ve azizlerin yaşamları gibi konular işleniyordu.
· Soyut bir düşünce sistemi hakimdi.
· 1075 - 1125 arasında Romanesk sanatın en üstün eserleri verildi.
· 12. yüzyıl ortalarından Gotik üslup hakim olmaya başladı.
Gotik Dönem
Batı ve Orta Avrupa’da resim, heykel, mimarlık ve müzik alanlarında etkili olan çok önemli bir sanat üslubu. 12. yüzyıl ortalarında başlayan Gotik dönem, kimi bölgelerde 16. yüzyıl ortalarına kadar sürdü. Romanesk üsluptan etkilenerek ortaya çıktı.
13. yy ortalarında vitray, kitap bezeme sanatı, Kuzey Avrupa pano resmi ve İtalya’da fresk resmi gelişim gösterdi.
Bu dönemde çok sayıda şehir sanat merkezi haline geldi. Bu şehirlerde sanatla uğraşan pek çok kişi olduğu için hangi yapıtın, nerede, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı kesin olarak belirlenemedi.
Gotik dönemin sonlarında Avrupa’nın tamamına Uluslararası Gotik olarak adlandırılan bir üslup hakim oldu. Bu üslupta stilizasyon ön plandaydı. Soylu kişilerin yaşantıları, kır sahneleri gibi din dışı konular işleniyordu.
15. ve 16. yüzyılda Rönesans anlayışı ve dindışı anlatım yaygınlaştı. Bu Gotik dönemin sonuydu.
Özellikleri:
· Gotik dönemde, gizemci ve hümanist (insancıl) bir düşünce sistemi hakimdi.
· Dini konular kadar dindışı konular da işlendi.
· Çocuk İsa ve Hz. İsa’nın çektiği acılar sıklıkla işlenen konular oldu. Dinsel ve dindışı alanlarda güzellik ve doğanın çeşitliliği konularına kişisel yorumlar getirildi.
· 15. yüzyılda doğalcılık Flaman resmiyle çıkış yaptı. Bu çıkış, gotik resmin belirleyici özelliği oldu.
Önemli Temsilcileri : Giotto, Duccio, Hubert ve Jan van Eyck, Hugo van der Goes, Rogier van der Weyden.
RÖNESANS VE YENİ ARAYIŞLAR
Rönesans Sanatı
Avrupa’da 14. yüzyılın sonuyla 15. ve 16. yüzyılı kapsayan bir bilim ve sanat dönemi. Ortaçağ’dan sonra hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan Rönesans dönemi, eski Yunan ve Roma kültürünü canlandırmayı amaçladı.
Rönesans, “yeniden doğuş” anlamına geliyor. O dönemde anlamına uygun olarak bilim, sanat alanında çok önemli gelişmeler yaşandı. Dinsel bağnazlıklar yerini, yeni ve gerçekçi düşüncelere bıraktı. İdeal güzellik kavramı ortaya çıktı. İnsan ideal güzellik kavramı içinde ve ideal boyutlarda işlendi.
Özellikleri: (Erken Rönesans Dönemi)
· Tek kaçma noktalı perspektif ilk kez uygulandı.
· Sanatçılar, içerikten çok biçimle ilgilendiler.
· Figürün kompozisyon içindeki yeri önem kazandı.
· Sanat, yeniliklere açıldı.
· İnsanın anatomik yapısını inceleyerek doğru tasvir etmeyi amaçlayan Leonardo da Vinci, döneme damgasını vuran isimdi. Özellikle “Son Akşam Yemeği” tablosu...
Temsilcileri: Leonardo da Vinci, Masaccio, Fra Angelico, Belliniler dönemin önemli sanatçılarıydı.
Özellikleri: (Yüksek Rönesans Dönemi)
· 15. yüzyılda resimde uyum ve dengenin sağlanması ve harekete yer verilmesi önem kazandı.
· Çizgisel perspektif geliştirildi.
· Rafaello, Madonna resmiyle ideal güzelliği çok net bir biçimde yükseltti.
· Michelangelo ise insan gücünü ön plana çıkarttı.
Temsilcileri: Michelangelo, Raffaello ve Tiziano
Maniyerizm
Yüksek Rönesans’ın sona ermesi 1520’lerde Maniyerizm’i yarattı. Yüksek Rönesans’ın klasikçiliği ve idealleştirilmiş doğalcılığına tepki olarak doğdu. Avrupa’da 1600’lere kadar etkisi devam etti.
Maniyerizm, Yüksek Rönesans döneminde yapılan sanatın “yozlaşmış” biçimi olarak yorumlandı. Uzun süre aşağılanmaktan kurtulamayan akım, hak ettiği değere 20. yüzyılda kavuştu. Gösterişli tekniği ve zarifliğiyle 20. yüzyıl insanına çekici ve enteresan geldi.
Özellikleri:
· Akademizme karşı çıkan, farklı beğenilere, karşıtlıklara açık bir akım. Özellikle saray çevreleri tarafından çok ilgi gördü.
· Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raffaello gibi sanatçıların arkasından gelen ressamlar figüratif kompozisyonlarında tekniği ve üslubu ön planda tuttular.
· Doğal olmayan, yapay bir çıplak insan vücudu yarattılar. Bu vücutları zoraki ve yapay pozlar içinde resimlediler. İnsan boyutlarıyla oynayarak, kol ve bacakları abartılı şekilde uzatıp, başları küçülttüler.
· Yapıtlara çarpıcı renkler, perspektif anlayışını yok eden ölçekler, abartı ve karmaşa hakimdi.
· Klasik unsurlar ve eski çağların bazı görsel unsurları resimlerin içeriğini oluşturuyordu.
Temsilcileri:
Raffaello “İsa’nın Nura Bürünüşü”
Rosso Fiorentino “İsa’nın Çarmıhtan İndirilmesi”, “Ölü İsa Meleklerle”
Jacopo da Pontormo “İsa’nın Çarmıhtan İndirilmesi”
Parmigianino “Uzun Boyunlu Madonna”
Michelangelo “Son Yargı”
Giulio Romano, Perino del Vaga, Polidoro da Caravaggio, Giorgio Vasari, Daniele da Volterra, Francesco Salviati, Domenico Beccafumi, Federigo Zuccano, Pellegrino Tibaldi, Il Bronzino, Bartholomaeus Spranger, Hendrik Goltzius, Hans von Aachen.
Barok Sanat
Barok sanat, Avrupa ülkelerinde 17. yüzyılda resim, heykel, müzik ve özellikle mimarlık alanında hakim olan sanat anlayışı olarak tanımlanabilir.
Güney Amerika sömürgelerinde ve Almanya’da 18. yüzyılda en önemli örnekleri verildi.
Temel Özellikleri:
· Biçim zenginliği.
· Abartılı boyutlara varan süslemeler
· Görkem ve soyluluk
· Dağınık figürler
· Canlılık ve hareket
· Gerilim
· Duygusal durumların abartılı ele alınması.
· Antik Çağ’ın etkileri Barok sanatta da görülür.
Temsilcileri:
Annibale Carracci, Caravaggio (Erken Barok), Nicolas Poussin, Peter Paul Rubens, Vermeer, Rembrandt, Velazquez, Sir Anthony Van Dyck
Klasikçilik / Yeni Klasik Akım
Klasikçilik, Roma ve Antik Yunan sanatından esinlenmiş. Soyluluk, yücelik, görkem, güzellik, ölçü, denge gibi temel özelliklere sahip ve katı kuralları olan bir düşünce ve sanat akımı.
Ancak 18. yy ortalarında, bu anlayışa karşı çıkışlar başladı. Romantik fanteziler bir yenilik olarak ortaya atıldı. Yunan sanatının savunulması neredeyse 200 yıldır geçerli olan Roma sanatının üstünlüğünü sarstı. Klasik akım böylece Roma’dan Yunana yönelmiş oldu.
Klasikçiliğin etkileri sonraki çağlarda da sanatçıların üzerinde görülmeye devam etti. Klasisizmin görkem, soyluluk ve yalınlığı, kimi zaman Picasso, Aristide Maillol ve Henry Moore gibi ressamların eserlerine de yansıdı.
Temel Özellikleri:
· Yapıtlar antik çağdan esinlenilerek üretiliyordu..
· Soyluluk, görkem, güzellik ve insanın yüceliği ön plana çıktı.
· Ölçü ve denge önem kazandı.
· Çizgi renkten daha önemli oldu.
· Eğriler düz çizgiye dönüşme eğilimi gösterdi.
· Yakın planda kompozisyonlar yapılmaya başlandı.
· Özelden çok genele önem verildi.
· Eylemlerin doğadaki görünümleri resme yansıtıldı.
Önemli Temsilcileri:
Raffaello “Baldassare Castiglione Portresi” (Rönesans Klasikçiliği’nin en üstün örnekleri arasında gösterilir)
Nicolas Poussin “Phokion’un Cenaze Töreni”
Romantizm / Coşumculuk
18. yy sonlarından, 19. yy ortalarına dek süren Romantizm, Klasisizm’e tepki olarak doğdu. Özellikle Yeni Klasikçiliğin katı kurallarına; idealize etme, uyum ve dengeyi sağlama, akılcılık ve maddecilik gibi özelliklere karşı çıktı.
Özellikleri:
· Bireyin duyguları, coşkuları ele alınıyordu.
· Hayal gücü, öznellik ve kişisellikten kaçınılmıyordu.
· Doğal güzelliklere karşı derin bir hayranlık besleniyordu.
· Akıldan çok duygular önemliydi.
· Duyular yüceltiliyordu.
· Özellikle insanların kişiliği, duygu dünyaları, çatışmaları, tutkuları inceleniyor ve ön plana çıkartılıyordu.
· Sanatçı, “olağanüstü özelliklere sahip bireysel yaratıcı” olarak tanımlanıyor, yaratılıcılık önemseniyordu.
· Ulusal ve etnik kültürler, Ortaçağ, Romantik sanatçıların ilgi duyduğu alanlardı.
· Konular insanların günlük yaşamından siyasete kadar uzanan geniş bir yelpazedeydi.
· Eserlerde, egzotik, gizemli ve şeytani unsurlara yer veriliyordu.
· Yalın, samimi ve doğal bir anlatım vardı.
Önemli Temsilcileri:
Theodore Gericault “Medusa’nın Salı”
William Blake, J. M. W. Turner, John Constable, Eugene Delacroix, Paul Delaroche, Theodore Chasseriau, Caspar David Friedrich
KURALLARIN TARTIŞILDIĞI VE YIKILDIĞI YÜZYIL
Gerçekçilik / Realizm
19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da Romantizm’e karşı tepki olarak doğan sanat ve edebiyat akımı. Gerçekçiler, Klasik ve Romantik sanatı yapay buluyorlardı. Çağın gerçeklerine uygun eserler verebilmek, sanatın içeriğini soylularla sınırlamayıp “aşağı” sınıfların yaşamını yansıtmak amacıyla bu akımı yarattılar. Sosyalizme inanıyor, taş ve toprak işçilerinin, kırsal kesim insanlarının gündelik hayatlarını resimlerine konu ediyorlardı.
Realistler, toplumsal değişim için resmin, “devrimci bir uyaran” olabileceğine inanıyorlardı. Jean François Millet’in, toprak işçilerini yücelterek resmettiği tabloları bu inancı çok açık bir şekilde yansıtıyordu.
Özellikleri:
· Resimde soylu sınıf dışındaki toplumsal sınıflara da yer verdi.
· Gerçekler olduğu gibi, tüm çıplaklığıyla yansıtıldı. Sıradan insanların günlük yaşamından kesitler ayrıntılarıyla resmedildi.
· Doğayı gerçekliğiyle betimlemek amaçlandı.
Temsilcileri:
Gustave Courbet “Sanatçının Atölyesi”, “Ornans’ta Cenaze”, “Taş Kıranlar”
Jean François Millet, Honore Daumierin
Doğalcılık / Natüralizm
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında ortaya çıkan sanat ve edebiyat akımı. Natüralizm, o dönemdeki doğa bilimlerinin, pozitif bilimin deney ve gözlem yönteminden etkilendi. Özellikle Darwinci anlayışın güzel sanatlara yansıması olarak da düşünülebilir.
Nesnelerin olduğu gibi betimlenmesi anlayışı bu dönemde iyice önem kazandı.
John Constable (İngiliz manzara ressamı) sürekli değişim içinde olan doğanın, bu değişimle resmedilmesini savunuyordu. Constable, “doğanın ideal güzelliği” fikrini kabul etmiyordu. Manzara resminde doğalcılık Fransa’daki Barbizon Okulu ile ağırlık kazandı. Doğalcılık bir anlamda Gerçekçilik akımının pekiştirilmesiydi.
Özellikleri:
· Gerçekçiliğin zenginleştirilmesine neden oldu.
· Yeni konular ortaya çıkardı.
· Biçimi öne çıkarmak önemini kaybetti.
· Sanattan çok yaşama yakın olan bir anlatıma sahipti.
Temsilcileri:
Jean-Baptiste Camille Corot, Alfred Sisley, Camille Pissaro, Claude Monet izlenimcilik öncesi yapıtlarında doğalcılığın izlerini taşırlar.
İzlenimcilik / Empresyonizm
19. yy sonları ile 20. yy başlarında Fransa’da etkili oldu. İzlenimciler, Romantikler ve Gerçekçilerin anlatım biçimlerinden farklı olarak, düşünce ya da görüntü olarak algılanan her şeyin insanda bıraktığı izlenimleri resmetmeyi seçtiler. Akademik eğitime sırt çevirdiler.
Bazı bilimsel kuramlar rengin nesnenin bir parçası değil, nesneden yansıyan bir ışık olduğunu savunuyordu. Buradan yola çıkan İzlenimciler nesnenin bir parçası gibi görülen öz renginden uzaklaştılar ve nesneleri kendilerinde bıraktıkları izlenimlere göre resmettiler.
1860 sonlarında Claude Monet, resimde renk ve biçimi konudan daha ön plana çıkardı. Perspektif derinliği en aza indirerek, düz renk alanlar kullandı. Akıma ismini veren “İzlenim: Gündoğumu” adlı tabloyu yapan da Monet idi.
İzlenimcilikte, sanatçıyı sıradan olanın dışına çıkarabilecek “estetik duyarlılık” önem kazandı. Ancak estetik sınırlamasını aşma çabası aynı zamanda grubun dağılma nedeni oldu.
Özellikleri:
· Avrupa sanatını 200 yıl boyunca etkileyen akademik eğitimin sınırlayıcı tutumuna karşı bir duruş geliştirdiler.
· Aslına benzerlik, tarihsellik, duygusallık kabul gören değerler haline geldi.
· İzlenimciler, ışığa çok fazla önem verdiler. Renk nesneden yansıyan ışık anlamına geliyordu.
· Doğadaki rengi ve ışığı nesnel bir anlatımla tasvir etmeye çalıştılar.
· Hava koşulları, mesafe gibi nedenlerle nesnelerin doğa içinde aldığı farklı renkleri tespit etmeye ve tuvallerine geçirmeye çalıştılar.
Önemli Temsilcileri:
Claude Monet, Camille Pissarro, Pierre Auguste Renoir, Alfred Sisley, Berthe Morisot, Armand Guillaumin, Jean-Frederic Bazille
Ard İzlenimcilik / Post Empresyonizm
Fransa’da, İzlenimciliğin kurallarına tepkiyle doğdu. Ard İzlenimciliğin temsilcileri olan sanatçılar, sanat yaşamlarına İzlenimcilikle başlamışlardı. Ancak bu akımın kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kişiselliklerini katmak istiyorlardı.
Zamanla kişisel anlatım resimlerine yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü.
Ard İzlenimcilik bir süre sonra yerini Fovizm ve Kübizm’e bıraktı.
Temsilcileri:
Paul Cezanne, Georges Seurat (Zıt renkleri yan yana noktalar halinde koyarak Noktacılık tekniğini geliştirdi), Paul Gauguin, Vincent van Gogh, Henri de Toulouse-Lautrec
Fovizm
1898 - 1908 yılları arasında Fransa’da etkili olan dışavurumcu resim üslubu olarak nitelenir. Fovizmin yaratıcısı Henri Matisse’di. Mekanı geleneksel yorum ve perspektifle değil, renklerin hareketliliğiyle yansıtmayı tercih etti. Saf ve parlak renkli boyalar, başka renklerle karıştırılmadan uygulanıyordu.
Bu isimi almalarında, resimlerinden yansıyan tepki ve şiddet önemli rol oynar. Eleştirmen Vauxalles, Paris’te Fovistlerin açtığı sergiyi gezerken ‘fovist’ sözcüğünü kullanır. Fransızca'da ‘fauve’, vahşi hayvan anlamına gelmektedir.
1908’de Paul Cezanne’ın temellerini attığı Kübizm sanatçıların o yöne doğru kaymasına yol açtı. Ancak, Matisse kalan sanat yaşamında fovizmi tek başına sürdürmeye devam etti. Bu aslında Fransız burjuvazisine ve toplumuna bir tepkiydi.
Özellikleri:
· Boyaların saf ve parlak kullanımı ile yaratılan patlama duygusu belirgindi.
· Duygusallık, şiddet ve tepkiyle birlikte fırtınalı bir biçimde hissediliyordur.
· Tıpkı İzlenimciler gibi doğayı doğrudan tasvir ettiler.
· Üç boyutlu mekanı geleneksel olarak yorumlamak yerine renklerin hareketiyle tanımlamak anlam kazandı.
Temsilcileri:
Henri Matisse - “Şapkalı Kadın”, “Bayan Matisse’in Portresi” Andre Derain, Maurice de Vlaminck, Raoul Dufy, Georges Braque, Albert Marquet, Kees van Dongen, Henri Manguin, Charles Camoin, Jean Puy, Othon Friesz.
VE 20. YÜZYIL: KURALSIZLIK TEK KURAL
Dışavurumculuk / Ekspresyonizm
20. yy başlarında (1900 - 1935) İzlenimciliğe ve Doğalcılığa tepki olarak Almanya’da doğdu, Orta Avrupa’da gelişimini sürdürdü. Sanat ve edebiyat alanlarında etkili oldu. İnsanın iç dünyasını anlatmayı amaçlayan, anlatımcı bir akım.
Resimlerinde doğayı ve toplumu nesnel bir şekilde yansıtmak yerine öznel ya da içsel gerçeğin yansımasını istiyorlardı.
Dışavurumcular devlet, ataerkil aile, ordu, okul gibi toplumda otoritesiyle var olan kurumlara başkaldırdı. Toplum tarafından dışlanmış, yoksul, ezilmiş kişilerin yanında tavır aldılar. Dışavurumculuk, sanatçılara yeni bir düzen için misyon yüklemişti.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra bazı dışavurumcu ressam ve şairler öldü. Bu tarihten sonra Dışavurumcu resim alanında pek bir ilerleme kaydedilemedi.
Temel Özellikleri:
· Resim bir ifade alanı olarak görüldü.
· Radikal bir yaklaşımla, taraf tutan, itham eden, söylemek istediklerini haykıran bir anlatımı vardı.
· Desenler, kendiliğinden ortaya çıkan tepkilerden oluşuyordu.
· Düşünceler ve mesaj öne çıkmıştı. · Sanayi çağının yarattığı sefalet, savaşlar konulara yansıtıldı.
· Resimlerinde ortak düşünceye dayanan bireysellik vardı.
· Kendinden emin, devrimci, üslup bilinci olan bir değerler sistemi oluştu ama bu değerler, nasyonal sosyalistler tarafından yerle bir edildi.
· Çizgi ve renk kullanımı konusundaki özgürlük, duyguların yapıtlara yansımasını amaçlıyordu.
· “Die Brücke” ressamları renkleri en ilkel halleriyle kullandılar. Başlangıcı 15. yüzyıla kadar uzanan ağaç baskı yönteminden etkilenerek, resimlerinde ağaç baskıyı yansıtan çizgilere yer verdiler. Modern çağ insanının umutsuzluğu bu sanatçıların yapıtlarına yansıyordu.
· “Der Blaue Reiter” ressamları sanatın biçimsel sorunlarıyla ilgilendiler. Görünenin ardındaki tinsel gerçeği aradılar.
Önemli Temsilcileri:
Picasso, Georges Braque, Robert ve Sonia Delaunay, Joan Miro ve Marc Chagall.
“Die Brücke” ressamları: Ernst Ludwig Kirchner, Erich Heckel, Otto Mueller, Karl Schmidt-Rottluf, Emil Nolde.
“Der Blaue Reiter” ressamları: Vassili Kandinsky, Alexey von Jawlensky, Franz Marc, Gabriele Münter, August Macke, Paul Klee
Kandinsky, renk ve çizgi aracılığıyla soyut sanatın itici gücü olarak kabul ediliyor.
Egon Schiele, Oskar Kokoschka.
Kübizm
Pablo Picasso ile Georges Braque’ın 20. yy başlarında (1907 - 1914) geliştirdiği çağdaş sanat akımı. Paris’te ortaya çıkan Kübizm, 20. yüzyılın en etkili akımlarından biri oldu. Kübizmin, 1909’a dek süren ilk evresini Fransız ressam Paul Cezanne önemli derecede etkiler. Hatta, bu akımın başlangıcı, Cezzanne'nin görüşünden kaynaklanır. Ancak akım, Picasso ve Braque’ın resimleriyle kendini ortaya koyar.
Kübizm, figür, nesne ve doğal görünümlerin anlatımında geometrik çözümleme ile yapısal senteze öncelik verir.
· 1910- 1912, Çözümsel (Analitik) Kübizm olarak tanımlandı. Biçimlerin parçalara ayrılması ve bu parçaların çözümlenmesi. Dik açılar ve düz çizgiler, biçim önceliği ve basitleştirilmiş renk kullanımı önem kazandı.
· 1912'den sonraki dönem, Bireşimsel (Sentetik) Kübizm diye adlandırıldı. Parçalar bir araya getirilerek birleştirildi. Renge verilen önem arttı, süslemecilik, kolaj yöntemi, düzgün ve kaba yüzeylerin zıtlığı yapıtlara yansıdı.
Temel Özellikleri:
· Konularda mantıklı bir düzen vardı.
· Resim iki boyutlu imgelerle yansıtılmaya başlandı.
· Doğa temel alınsa bile taklit edilmedi.
· Nesneler, farklı yönlerden görünüşleriyle, parçalara ayrılmış olarak aynı anda algılanabilecek biçimde bir araya getirildi.
· Bardaklar, vazolar, kutular, tabaklar (nesneler) yanında portreler ve insan figürleri resmedildi.
· Karşıtlığı vurgulayacak kolajlar yapıldı.
Önemli Temsilcileri:
Picasso - “Avignonlu Kızlar”, “Mandolinli Kız”, “Ambroise Vollard Portresi” Fernand Leger, Robert ve Sonia Delaunay, Juan Gris, Roger de la Fresnaye, Marcel Duchamp, Albert Gleizes ve Jean Metzinger
Pürizm / Arıtıcılık
Ressam Amedee Ozenfant ile mimar ve ressam olan Le Corbusier’in 20. yy'ın ilk yarısının ortalarında (1918) geliştirdiği kübizm çıkışlı sanat akımı.
Kübizm’in özünden uzaklaştığını öne süren Püristler, nesneleri çizgisel ve yapısal özellikleriyle yansıtmayı amaçlıyordu. Böylelikle nesneler ışık ve gölgenin aldatıcı etkilerinden kurtulacaktı.
Püristler yarattıkları açık, kesin, temiz, saf ve düzenli biçimlerle makine çağını yansıtmak istiyorlardı.
Temel Özellikleri:
· Şişe ağızları, boru uçları ve daire en çok kullandıkları figürlerdi.
· Siyah, beyaz, gri ve yeşilin tonlarını kullandılar.
· Boyayı tuvale pürüzsüz olarak sürdüler. Böylelikle uyum ve düzgünlük duygusu güçlendiriliyordu.
Önemli Temsilcileri:
Le Corbusier “Ölüdoğa”
Amedee Ozenfant
Gelecekçilik / Fütürizm
20. yy başlarında (1909) İtalya’da ortaya çıkan Gelecekçilik, yaşamdaki hareket, değişim ve dinamizmin sanata da yansıtılması gerektiğini savunan sanat ve edebiyat akımı. Devrimi ve dinamizmi savunuyor, geçmiş sanatsal kuralları yıkmak ve yeni biçimler, yeni anlatım yolları bulmayı amaçlıyordu.
İtalyan şair Filippo Tommaso Marinetti tarafından başlatıldı. Önce Kübist akıma dahil olan Gelecekçiler, “hareket” kavramına duydukları ilgi nedeniyle bu akımda mutlu olamadılar. Sanatın her dalına dinamizmi, makineyi ve hızı sokmak için çabaladılar.
Yapıtlarında, hızlı arabaları, motosikletleri, trenleri, hareket eden dansçılar ve hayvanları konu olarak seçtiler. Hareketi yansıtmak için, nesnenin dış çizgilerini ritmik şekilde yinelediler.
“Sokağın Gürültüsü Evi Etkiliyor” isimli tablosuyla bu dönemi temsil eden Boccioni'nin ölümüyle grubun dağılma süreci de başladı. Gelecekçilik daha sonraki sanatçıları da etkiledi. Nihilist yaklaşımları Dadacılığın gelişmesinde rol oynadı.
Özellikleri:
· Hareket kavramıyla ilgilendiler.
· Kuralları yıkmak ve yeni bir anlatım biçimi bulmak istiyorlardı.
· Her şeyin bir değişim içinde olduğunu ve sanatın da bunu yansıtması gerektiğini düşünüyorlardı.
· Hareket halindeki nesneleri, makineleri ve canlıları resmettiler.
Temsilcileri:
Balla “Tasmalı Köpeğin Dinamizmi”, “Hız: Hareketin Yolları - Dinamik Diziler” Boccioni “Sokağın Gürültüsü Evi Etkiliyor”
Umberto Boccioni, Carlo Carra, Luigi Russolo, Giacomo Balla, Gino Severini.
Dadacılık / Dadaizm
20. yy başlarında Avrupa ve Amerika’da etkili olan, nihilist bir sanat ve edebiyat akımı. Zürich, New York, Berlin, Köln, Paris, Hannover'a (1916 - 1920) sanatseverler tarafından hızla taşındı. Andre Breton ve Tristan Tzara’nın öncülüğünde gelişen Dadaizm, geleneksel değerlere ve savaşa karşı bir başkaldırıydı.
“Dada” sözcüğü Fransızca'da “oyuncak tahta at” anlamına geliyordu. Dadacılar, savaşın yarattığı umutsuzluğu, burjuva değerlerine duydukları tepkiyi yansıtıyorlardı. Dönemin estetik değerlerine de inanmıyorlardı. Bu değerlere karşı açtıkları savaşta en önemli silahları aykırı yapıtları ve çıkardıkları yayınlardı. Dadaizm zamanla siyasi bir nitelik kazandı.
Özellikleri:
· Akla ve alışılmışa karşı bir ayaklanmaydı.
· Kaza ve rastlantıya dayalı teknikler Gerçeküstücüler ve Soyut Dışavurumcular tarafından kullanıldı.
· Sanatçının zihinsel etkinliği yaratılan nesneden önemliydi. (Duchamp)
· Dönemin geçerli estetik değerlerini yıkmaya giriştiler.
· Berlin’de siyasal bir nitelik kazandı.
Temsilcileri:
Marcel Duchamp, “3. Standart Stopaj”
Jean Arp, “Rastlantı Yasalarına Göre Düzenlenmiş Kareler”
John Heartfield, “Kaiser Adolph”
Raoul Housmann, Hannach Höch, George Grosz, Johannes Baader, Otto Schmalhausen, Wieland Herzfelde, Helmut Herzfelde(sonradan Alman milliyetçiliğini protesto etmek amacıyla adını John Heartfield’e çevirmiştir), Max Ernst, Johannes Baargeld, Kurt Schwitters (Yapıtlarıyla, sanat karşıtı Dadacılar’ın elde edemediği incelikli ve estetik bir etki yarattı), Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco, Emmy Hennings.
Gerçeküstücülük / Sürrealizm
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’da ortaya çıktı. Kurucusu, şair ve eleştirmen Andre Breton (1896 - 1966). Bilinç dışının karmaşık dünyasını sanata aktarmayı amaçlıyordu. Gerçeküstücülük, Breton’a göre, bilinçle bilinçdışını bütünleştiriyordu. Böylece düşsel dünyayla gerçek yaşam içiçe geçiyordu.
Sanatçılar, aklın denetimindeki bilinçdışını arındırmayı ve açığa çıkarmayı amaçlıyordu. Bazı sanatçılar da kişisel fantezileri bu amaçla, araştırmalarında kullanıyorlardı.
Ernst, Masson, Miro gibi sanatçıların eserlerinde sezilebilen ancak tam anlaşılamayan imgeler vardı. Magritte, Dali, Tanguy, Roy, Delvaux'ın resimlerinde ise ayrıntılar tanımlansa bile akla ters düşen, şaşırtıcı, düşsel bir anlatım oluyordu.
Özellikleri:
· Aklın denetiminden kurtulmak, bilinç altını yansıtmak önem kazandı.
· Alışılmışa karşı ayaklanma anlayışının devamı niteliğindeydi.
Temsilcileri:
Jean Arp, Max Ernst, Anrde Masson, Rene Magritte, Yves Tanguy, Salvador Dali, Pierre Roy, Paul Delvaux, Jean Miro.
Modern Sanat
Toplumsal değişimler, ekonomik yapı Modern Sanatın gelişimini hazırladı. Bu sanat 19. yy sonlarından başlayarak, 20. yy özelliklerini yansıtır. Birçok akım Modern Sanatın içinde yer alır.
Modern Sanat aslında gelenekselleşmiş kurallara ve kalıplara bir başkaldırıydı. İlk temsilcileri, Ard İzlenimciler. Ard İzlenimciler, kişisel bakış açılarını yansıtan eserler yaratır, kalıplaşmış, alışılmış olanın dışına çıkarlar.
19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da akımlar ve üsluplar hızla çeşitlenmeye başlamıştı. Modern Sanat’ın altyapısını oluşturan Ard İzlenimcilerin ve diğer akım ve üslupların ortak noktası 20. yy yaşamına duyulan tepkiyi yansıtmak olarak düşünülebilir.
Yeni İzlenimcilik, Simgecilik, Nabi’ler, Art Nouveau, Fovizm, Kübizm, Gelenekçilik, Dışavurumculuk, Aschon Okulu, Suprematizm, Yapımcılık, Işıncılık, Ofrizm, Metafizik Resim, Vortisizm, de Stijl, Pürizm, Dadacılık, Yeni Nesnelcilik, Gerçeküstücülük, Toplumsal Gerçekçilik, Soyut Dışavurumculuk, Ham Sanat, Pop Sanat, Op Sanat, Minimal Sanat, Yeni Dışavurumculuk
Modern Sanat’ın gelişiminde fotoğrafın gelişmesi de önemli rol oynadı. Resmi, dış dünyayı doğru bir şekilde anlatma aracı olarak gören anlayış sarsıldı. Bu noktada soyut resmin gelişimi hız kazandı.
Özellikleri:
· Kişisel bakış açısının yansıtılması önem kazandı.
· Kalıplaşmış olanın dışına çıkıldı.
Soyut Sanat / Abstre Sanat
20. yy'da resim, heykel ve grafik sanat anlayışında ortaya çıktı. Çevredeki somut eşya ve canlıların görünüşlerinden yararlanmak yerine renk, çizgi gibi öğelerle kompozisyon yaratılmaya çalışıldı. Soyut resim, yüzyıllarca değişmeyen “betimleme” anlayışından vazgeçmek demekti. Dönemin en çağdaş sanatçıları bile soyut resme karşı memnuniyetsizlik duyuyordu.
Sanat tarihçileri, soyut resmin Rusya’da doğduğu ve yaratıcısının Kandinsky olduğu konusunda birleşiyor. Kısa zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde uygulanmaya başlandı. Ekim devriminden sonra, daha anlatımlı bir sanat anlayışının benimsenmesi nedeniyle soyut resim ressamları bir süre sessiz kaldılar. Kandinsky Almanya’ya göç etmek zorunda kaldı. Hitler’in iktidara gelmesinden sonra soyut resimde estetiği yakalayan ressamlar dünyanın çeşitli yerlerine dağıldılar.
II. Dünya savaşının başlamasıyla her alanda olduğu gibi resim alanında da suskun bir dönem yaşandı. Savaş sonrasında soyut resim Paris’te yeni bir patlama yaşadı. Amerika’da Soyut Dışavurumculuk akımı ortaya çıktı. Bu akım dünya çapında etkili oldu ve New York’u dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri konumuna getirdi.
Önemli Temsilcileri:
Robert Delaunay, Wassily Kandinsky, Kazimir Maleviç, Vladimir Tatlin
Soyut Dışavurumculuk / Abstre Ekspresyonizm:
1940’larda ABD’de ortaya çıktı ve 1950’lerin sonuna kadar etkisini sürdürdü. Soyut Dışavurumcular, duygularını özgürce ve anlık olarak yansıtıyorlardı. Birçok akım ve tarz bu sanatın içinde yer alır.
Şiddet, şiirsellik, gizem gibi duyguları anlatabilmek için çok çeşitli teknikler kullanıyor, boyaların özellikleri, resmin anlatımını güçlendirmek amacıyla kullanılıyordu. Boyayı içlerinden geldiği gibi kullanmanın, bilinçaltını resme dökebilmek anlamına geldiğini düşünüyorlardı.
Önemli Temsilcileri:
Jackson Pollock, Willem de Kooning, Franz Kline, Mark Rothko, Clyfford Still, Philip Guston, Helen Frankesthaler, Barnett Newman, Adolph Gottlieb, Robert Motherwell, Lee Krasner, Bradley Walker, William Baziotes, Ad Reinhardt, Richard Pousette-Dart, Elaine de Kooning, Jack Tworkov
KAYNAKÇA:
Semra Deniz, Selim Aydos, Sanat Tarihi, Ankara 1993
Adnan Turani, Dünya Sanat Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1983
bornova.ege.edu.tr (Ege Üniversitesi Resim Topluluğu ERET)
www.exi26.com